18 Eylül 2011 Pazar

Kelam-ı İntizam (Kırkiki)





Yok!

Ben elbiselerini odanın her tarafına savurduktan sonra uyuyanlardan değilim.

Hatta katlar bir de yerlerine koyarım, sırayla, düzgün şekilde.

Sabah öğlene kadar da uyumam, uygun saatte kalkarım.

İşim varsa keyfimden önce işimi düşünecek kadar da kendini bilmezim.

Kötüyüm ben, cebimdeki son kuruşu içkiye harcamayacak kadar kötü.

Üstelik yalan da bilmem, söylemeye çalışır, elime yüzüme bulaştırırım.

Evlilik vaadiyle kız da kandıramadım, galiba adam olmayacak benden.

Daha beterleri de var bende, daha neler duyacaksınız…

Düşünün, çoğu zaman kendimden başka insanları da düşünürüm.

Utanmadan iyilik yapmaya çalışırım, kârsız, kazançsız, karşılıksız!

Dahası var…

Fakir fukaraya bana hayretle bakan gözler önünde sadaka veririm.

Bir numaralı aptalımdır o gözlerin saplandığı deha kafalarda.

Paylaşırım, ne kadar da komik, acımı, üzüntümü, mutluluğumu.

Yaptığım iyi, güzel şeyler olmadı sanmayın sakın.

Anneme, babama, kardeşlerime bağırmışlığım var he hey!

Çok kalp kırmışımdır, yanlış anlaşılmışımdır alimallah.

Arada da bir güzel parlatırım, rakı balık, olmadı mı ölsün köpekler.

Ağzım bozuktur, sinirlendiğimde de pek usturuplu konuşurum.

Diğer bir taraftan…

Nasıl bir avanak cidden bir insana benim kadar âşık olur?

Yalanlar atsana, kendini başka biriymiş gibi anlatsana,

Göz boyasana, anlık yaşasana, bencil olsana!

Yok! İlla delikanlı olacak, adam olacak, gerçek olacak.

Ulan adamlığın değerimi kaldı! Hor görsene sende insanları.

Sonra bir de çalışkan olacak, alın teri, emek falan.

Ulan tek keriz sen misin işleri hale yola koyacak, doğru yapacak.

Ne demişler? Salla başını, al maaşını, yatmadıktan sonra ne anlamı var?

Ayrıca haram yemeden yaşayabilen kaç insan tanıyorsun sen?

Hiç mi çocukken komşu teyzenin eriklerine dalmadınız?

Bitmedi…

Başkalarının eserlerini de çalarak oraya buraya yazmam.

Enayiyim ya ben, zaman harcarım, kendim yazarım.

Ulan o kadar mürekkep yaladın da sanki gö… göğe mi erdi?

Yok! Neymiş efendim, azıcık aşım, ağrısız başım.

Ağlamayana meme verilir mi? Bağıracaksın, çirkef olacaksın.

Birde toplumun içinde özü sözü bir hâl! Ne gerek, geç bunları.

Yapmacık olacaksın, işini bitirdiğin an unutacaksın.

Ayrıca…

Bayramlarda seyranlar da eşi dostu arar hâl hatır sorarım.

Hediyeler, gönül almalar, telefon görüşmeleri…

Ulan aradığın adamlardan kaç tanesi senin işini gördü?

Seni arayıp da borç istemeyen kaç tane arkadaşın var?

Bütün bunlara rağmen halâ;

İyi olmayı aklına koymak gibi bir cehaleti yapacak kadar cahil,

Bir de bunları yazıp da insanlara okutacak kadar da pişkinim ben…

4 Kasım 2010 Perşembe

Kelam-ı İntizam (Kırkbir)



En güzel günlerimde sen ol...

Öldüğümde olma yanımda, bakma serin, yerde uzanmış bana...

Ellerin değmesin bağrına, gözlerde nem, içinde ateş olmasın...

Bakmadan indir resimleri duvardan, kaldır at sandıkları içinde bir yudum ben varsa...

Koklamadan boşalt dolabımı, dağıt eskileri fakir, fukaraya...

Hasret kalma bana, aklına da getirme hiç, gelsem de bundan sonra beyhude serzeniş...

Yaklaşma mezarıma, okuyacaksan da uzaktan oku bana...

Kusruma bakma, bendeki ivedili veda, boğazımda kaldı elveda...

Tutamadım sözümü, açamadım gözümü hiç senli baharlara...

Son mirasımdır sana üzerimde solmuş papatyalar...

Koklayıpta arama beni, yoksa boyunlarını bükecekler...

Söyleme gittiğimi, güz dolmasın, sararmasın gönülleri...

Yokluğuma üzülüpte sitem etme hakka, bağlama karalar...

Biraz sarı saç, iki de ela gözdür giden, çok da yakışıklı değildim zaten...

22 Eylül 2010 Çarşamba

Kelam-ı İntizam (Kırk)


Göçmektedir kalem çok sevilen buğdaY tenli Yardan, aldanma sakın, Yalandır acısı mısraların, Yalandır amansız manalar, soluk teninden bellidir gidişat, artık saklanamaz; elbet bulacaktır onu zalim mukadderat.HıYanet değil bu veda, adeta bir Yakarış inadına, gönlü bilmez, elden gelmez riYa, çoktan emanet etti ruhunu hiç gelmez baharlara.Yazamaz artık, bitti, son nefesini de verdi bir kara kaşa, şimdi Yurdu bağrıdır Yalnızlığın, mezarıYsa kurumuş bir ıstampa...

30 Mayıs 2010 Pazar

Kelam-ı İntizam (Otuzdokuz)


Aşığınım, gözlerindir katilim ve yoktur hiç tanık saçlarından başka kör yazgıma, yıldım sanma, çıkmaktayım merdivenleri ağır olsada, pembeler kaplar her yanım gökten düşen yaşlardan, öksüzdüm ben yedi yaşlarında, sen, ağlar gözlerin baktığı kırmızı buğu okul sonlarında, ıssız sokaklarda vuslattın  muavini kar olan ansız şafakta, ölmüştüm ben, sokmuştu akrep, beddualardaydı yelkovan, izdin gönlümde kağıt kesiği, kandın koyu kırmızı akan kederimden, düştün sen uyanmamak için yattığım uykularda, korktum ben, ateş aldı defter arası güllerim, isiydi gözdünden akan, ben değil sürmendi asıl öksüz kalan, öfkelenmiştim, alma ahını kalemin! gözünde sürmedir ruhu zahir, olmasın mürekkebin kan, sukûtun idam, tel ağlıyordu hırsından, katildim, susan dillerimdi sırtında zalim bıçak, akan kandı aşikâr gözlerinden ve sıra bekler nice yaşlar saf tutacak...

10 Mart 2010 Çarşamba

Kelam-ı İntizam (Otuzsekiz)


Dermansız derde giden yoldur yegane dostum, sensizlik yolculuklarında yorgun düşmüş beden, gözler rutubetten yosun tutmuş yeşilin en acı gününde ve gönül bir kez daha yitecek bu cehalette. Aylardan kıyamet, günlerden mahşer, ölümdü saat, kırmızılar içine gömün beni, heder etmeyin üstümde çiçekleri, herkes gitsin ama; sen bırakma beni. Tek tel yeter dokunmaya saçından, sakın sulama toprağımı yaşınla, kaldıramaz ruhum artık papatyadan başka. Ama unut beni, harcama bensiz günleri, bağlama hiç karalar, giyme yas rengini, hatırlamaz ol ela gözleri, zaten duymazsın bundan sonra sesisimi, yak benli her kareyi, bir kere de sen öldür beni...

31 Ekim 2009 Cumartesi

Kelam-ı İntizam (Otuzyedi)

Boyaları yüzünden akmıştı kaderin, ansız göz yaşı yağmuruydu katil, is kokusuydu kanıt köz olan aşkın ardından ve rüzgarsız bir bekleyiştir ceza yalan olan sevdalardan sonra...

Kelam-ı İntizam (Otuzaltı)

Bilmedin hiç, hep bilir gibi yaptın sen, silmedin hiç şiirlerin göz yaşını, sen haykıran mısraları da teselli etmedin, şarkılar ağladı hep seni, sen duymazlıktan geldin, ben, ya ben...
Ekseriyetine kendini harcadı zaman ve kan davası başladı işte yerde yatan makdül saat, günler geceye küstü, aylar görüşmüyor yıllarla ve dünya bana sırtını döndü, sanar oldum mahşeri en büyük sanat, ben, ve ben...
Uçamadım işte bir türlü, oysa rüzgar olucaktı cana en güzel canan, yerlerdeyim şimdi sensizlik kırık kanat ve bir tüy girecek birgün pencerenden müşterek, üzerindeki yaşlar artık kurumuş olsa gerek, ben, işte ben...

Kelam-ı İntizam (Otuzbeş)

İskele... Her dalga ismini dövüyor sahile, rüzgarın uğuktusunda ezgi sesin, yalnız banklar dert ortağım, dileğim kırmızı olsun rengi kaderim, ben sana yanmış sarı çocuk, sen sarı sayfaların kızıl müdavimi, ben kırık kalemlerin yegane sahibi, gamzen olsun yer ölünce ben mukaddes maabedim, ve sen seni ne çok sevdiğimi söylesem de bilemezsin...

Kelam-ı İntizam (Otuzdört)



Ve sen uYuYorsun, beni Yaktın bir tutam kırmızıda, simanı astım duvarlara, aşkını içmekteYim, sensizlik mezesidir çalmakta olan, gönlüm bu gece ağır meYhane, vakur kelamlar da Yitik kaldı emsalsiz özlemini söYlemeYe, ve sen uYuYorsun, beni Yaktın bir tutam kırmızıda, zaman saki, elemin ruhumdan taşan ve kanımdasın elbet böYle deli divane dolaşan, nöbeti geçmektedir bu vakitlerin sözüm hakka, her vebali boYnuma borç alamazsa tahsili kalsın naaşa, ve sen uYuYorsun, beni Yaktın bir tutam kırmızıda, cürmüm Yine sen ve ben ölmeYe gönüllü sen dolan her kadehten...

Kelam-ı İntizam (Otuzüç)


Kırmızı mısralar arasında derbeder sarıkalem, bahtına isYandı kâğıda tüm dokunuşlar, ahire iman, kelâmların göz Yaşları vardı onu tutan ellerde, kahpe pembeler gülüYordu şimdi ona uzaktan, kurlarıYla alemin riYakâr cennet hurileri, tükenmekteYdi nefesi artık onun, üç noktaYdı vasiYestindeki tek büYük miras, imzasıYdı gönlüne kazınmış en güzel sima, satır aralarına gömmüştü hasretini, her kıta Yarasına tuz, dillerine mil, tek arzusuYdu oYsaki nihaYeti ebedi la'l-i saçın, talihine Yine kurban etti kendini ve intihardı kendi eliYle kaderine çizdiği, öte Yanda da zalim silgi, belkide bitmişti çoktan bu son imtihan...